Pazar, Mayıs 27, 2007

yalnızlık dersleri..(1)

konu: yalnız birey
süre: makul

laf yalnızlıktan açılmışken dün gece aramızda geçen sohbeti aktarayım istedim..
her biri işinin ehli, uzman yalnız :P 4 arkadaş taksimde bişiiler içerken dün gece açık havada, sokağa konumlandırılmış ve mavi beyaz kareli bir örtünün altına saklanmış ahşap bir masanın etrafında; yalnızlıktan bahsediyorduk gülerek.. yalnız insanlardan..
"biz zaman zaman yaşadığımız depresif hallerin dışında tam olarak yalnız olmadık hiç" diye düşünüyorduk.. arkadaşlarımız öyle pırıltılıydı ki; gözlerimiz kamaşıyordu bazen önümüzü ışıktan göremiyor ve karanlıkta kaldık zannediyorduk sadece.. (içince felsefe yapmak hehe)

murat, gökçen, uur, ben sohbet ederken laf döndü dolaştı ilişkilere geldi..

murat dedi ki; ben aslında problemsiz birini istiyorum hayatımda tek derdi röflesi (anlamını da tam bilmiyo ya neyse..) olsun; ya da ojesi..
gözlerimiz büyümüş halde bakakalmışız; murat gibi birinden hiç ummadığımız bir talep :D ama işte durum budur; biz de zamanında röfleye ojeye yenildiğimizden alışkınız (tabi bunu okuyan bizi yeraltında yaşayan bakımsız yaratıklar sanmasın hemen; herşeyin yeri zamanı var, sürekli her ortama etek, topuklu ayakkabıyla gelen bir grup değiliz; kimisine kadın gibi gelmez bu profil, kadın dedikleri "pembe şey" farklıdır; bara giriş biletidir mesela, kola takılan aksesuardır yeri gelince; izin verende kabahat bana kalırsa)
e murat da canımız, arkadaşımız sonuçta bir iki kelimeyle kınayıp lafa devam ettik..
konumuza dönelim;
"yalnızlık o kadar da kötü bişii değil" dedi sonra murat.. "yalnız birey güçlüdür" unutmayın..

yalnız birey: (dersin özeti burası)
-güçlüdür
-irade sahibidir
-yetinmesini bilir
-kendiyle barışıktır, eğlenmeyi bilir

tamam hepsi iyi güzel de; çok daha primitif noktalarda takılıyor "yalnız birey" tespitlerimize göre :

- bara giremiyor tek başına
(yalnızım, güçlüyüm, bireyim.. abi nolur yaa bi arkadaşa bakıp çıkcam yaaa; ama siz böle fırsatlar vermezseniz nasıl tanışacaz biz birileriyle yawww.. ahahhaha :D )

- nevizadede haftasonu bir masayı tek başına işgal edemiyor
heheheheh yazık yaw; geçen haftasonu murat nevizadede oturmuş bişiiler içmek için; garson gelmiş demiş ki "abi kusura bakma çok kalabalık haftasonu masayı sana ayıramam"..
bir masaya min. kaç kişi oturur ki? limiti nedir?
en az 3 kişi oturacak; onlar da evinin kadını çocuklarının anası olacak (garsonda kadir inanır sesi sorunsalı)
kalkmış tabi napsın çocuk sinirlenmiş ama bişii dememiş..

-eğer yalnızsanız kalabalık ortamlarda yemek yediğiniz masaya birileri ilişir hemen hatta sonradan gelip öyle bir yayılırlar ki; siz dışlanırsınız masadan..

-otobüste uçakta yer değiştirmeye zorlanabilirsiniz mesela; "siz yalnızsınız sanırım, arkaya geçmeniz mümkün mü; biz arkadaşımla oturucaaz daaaa"
ıyyhhhh...

...devam edecek...

zynp

Perşembe, Mayıs 24, 2007

yeni başlayanlar için yalnızlık

aklınıza bile gelmez.. ummadığınız kadar uzun süre hatta..

hayat gailesi, iş güç; sevgilisi olanların hepsi mutlu mu sanki?.. ne o öyle bik bik sürekli üst üste?
eksikliğini hissetmezsiniz.. arkadaş çevreniz geniştir, hepsi ayrı ayrı şahanedir; aklınıza bile gelmez inanın...

bedensel olarak yorgun olduğunuzda, biraz zayıf buldu mu saldırır, hatırlatır kendini. bir yandan unutup, bir yandan hazırlıklı olmak gerekir hep.

birgün çok yorgunken bedenen, daha fazla ayakta kalabilmek için yaslanacak bir destek ararken, gereğinden 3-5 sn. fazla düşünürseniz (fazla diil 3-5 sn.) ahtapot gibi sarar sizi.

bir anda farkedersiniz; yaslanacak destek yok, şımaracak, sarılıp ağlayacak, naz yapacak biri yok. sizi, olduğunuz gibi tüm iyi ve kötü huylarınızla, o koca kalbiniz ve bazen bıktıran sorularınızla seven biri yok. ne demek istediğinizi söylemeden gözlerinizden anlayan, sizin için yorulabilen; sizi sadece gülüşüyle mutlu edebilen biri yok. kimse yok...

işte o zaman; gemi karaya yanaşır ve iskeleye bağlı eski yıpranmış lastiklere çarpar...

bu çarpışı beklemiyorsanız; bu gemiye yıllardır biniyor ama hep unutuyorsanız ve tutunmadıysanız gene kendinizi hazırlıklı farzederek, istediğiniz kadar dengede durmaya çalışın; önce sarsılır sonra düşersiniz..

zynp

Pazar, Mayıs 20, 2007

leblebi

bir kese kağıdı leblebiye benziyorsun

sıcak, yeni kavrulmuş

müthiş bir kokuyla yanımda duruyorsun

hepsini ben yemek istiyorum avuç avuç

sen başkalarına da ikram edilmek istiyorsun; sevmek paylaşmaktır diyorsun

aklım almıyor seni; yüreğim kaldırmıyor bazen

soğuyunca hele hiç çekilmiyor,

mideme oturuyorsun

zynp

Cumartesi, Mayıs 19, 2007

kim?

kimine yakışmıyor duygusallık hiç
yakışmıyor naif olmak; ince bir kalp
kimine yakışmıyor sevmek
bakamıyor, dokunamıyor mümkünatı yok
kimine yakışmıyor gülmek
gözlerinin içi gülmüyor
yakışmıyor kimine hayat
nefesi bedenine az geliyor

kimi, yakışmıyor duygusallığa
kimi, yakışmıyor aşka
kimi, yakışmıyor tebessüme
kimi, hayata

kimi kimsesi olmuyor bazen insanın, bilmiyor ne yakışıyor ne yakışmıyor
deniyor; yanılıyor
kimi, kimsesi olmadığını farketmiyor; kimi, farkediyor ne etsin bilmiyor; kimse yardım etmiyor
kimse kimseden yardım beklemiyor bazen, başının çaresine bakıyor

kişi, kendinden sorumlu sonradan öğreniyor, kimse öğretmiyor
her koyun kendi bacağından asılıyor; asan kim; bilinmiyor

zynp

Pazartesi, Mayıs 07, 2007

münferit detay

serin, derin bir uykuydu tüm dileğim; hayatım boyunca yorgun, yılgın hissettiğimde hep bunu diledim.

her yorgun hissettiğimde gözümün önünde beliren o meşhur yatağı tarif edeyim

genelde detayları renkli sevmeme rağmen, hep bembeyaz bir yatak düşledim.
Büyük, bembeyaz ve gölgede bir yatak. Çıt çıkmayan bir odada; mis kokulu, büyük, beyaz bir yatak


ne zaman toplantıda sıkılsam, ne zaman yalnız hissetsem, ne zaman yorgun ya da bunalmış; hep büyük, beyaz, serin, mis kokulu bir yatak düşledim. sığınmak için... uyumak için... toz duman azalınca geri çıkabilmek için...

benim portatif ana rahmim sanırım düşlerimdeki o yatak, sığınağım benim, koruyucu kabuğum...

"içimin ormanı bir yangın yeri
bir uyku bölmezse anılarımı
korkarım çıldırtır bu hayal beni" *


zynp