Cuma, Ağustos 31, 2007

bütün kadınların kafası karışıktır biraz..

az ya da çok bütün kadınların kafası karışıktır çünkü erkekler gibi yalın düşünmezler.. yalın ya da bazen yüzeysel diyelim; bizim lügatta..
bütün kadınlar bazen kararsızdır; hafızalarının bi yerinde daha önce yaşadıklarının kırıntısı vardır halı altına süpürülmüş ama yok edilememiş..
bütün kadınlar tedirgindir bazen; okyanusları geçer derelerde boğulurlar.. beklenmedik anlarda müthiş soğukkanlı olur; gördükleri en ufak ilgide paniğe kapılabilirler..


bütün kadınlar (günümüzde) evlenme telaşında olmasalar da; geldikleri yaşın farkında olmasalar da; okuldaymış gibi gezseler, hobiymiş gibi çalışsalar da; babalarına torun vermek isteyebilirler zaman zaman; sırf bu sebeple allak bullak olabilirler..

her ne kadar genellemelere inanmasalar da; karşı cinsi genelleyebilir, kalp kırıklıklarının acısını alakasız birinden çıkarabilirler; hepsini kötü, düşüncesiz ya da güvenilmez zannedebilirler hayatlarının bir bölümünde..

bütün kadınların kafası karışıktır biraz..

yaptıkları zeki hamleler onlara yalnızlık olarak geri dönebilir; bu sebeple, oynamayı öğrenirler az da olsa; hep diil zaman zaman..
bütün kadınlar umursar, sezer, şüphe duyar, saçma sebeplere inanmaz, gözünüzden anlar olan biteni aslında ama bi kez daha boş yere sorar, kalbi kırılır ya da ilgi, şefkat ister farklı dozlarda..

bir verip bir alan, ne istediği asla tam olarak anlaşılamayan kısaca yoran karşı cinsleri; sürekli konuşan, yersiz ve zamansız kıskanan hemcinsleri yüzünden karışıktır kafaları..
kime güveneceklerini bilemez; sonunda sadece kendilerine güvenmeye karar verirler; o zaman da sertleşir, toleranssızlaşırlar ister istemez.. dinginlik ararken daha da karışırlar; yalnızlığa alışırlar, daha kompleks bir hal alır ve zeki hamlelerine geri dönerler.. dolayısıyla yalnızlığa iyice batarlar..

bütün kadınların kafası karışmasın da ne halt etsin; karşılarında onlardan süper kahraman olmalarını bekleyen adamlar varken, güzel olmaları, hamarat olmaları, gerektiği kadar ve doğru yerde zeki olmaları gerekirken, hep bakımlı, hep istekli, hareketli, eğlenceli, uyumlu olmaları gerekirken naapsınlar..
kıskanç olmayacak, anlayışlı olacak, yeri geldiğinde her türlü sohbete adapte olabilecek, yeri geldiğinde dışında kalıp sadece hizmet edecekken, çocuk doğuracak, hamileyken diğer güzel kadınlarla başa çıkmak zorunda kalacakken naapsınlar; düşünmeyip de ne halt etsinler.. karışmasın mı kafaları..

zynp

uyanmak..

uyumakla kaçtığınız herşeyin; pis bir sırıtışla yatağın kenarında beklediğini görmektir..
o güvenli, sıcak yerden çıkıp; gün boyu tırmıklara maruz kalmaktır, hem bedeni hem ruhu korumaya çalışmaktır çoğu zaman..

farkına varmaktır, bazen uyandığını sanıp aldanmaktır; uykuların en derinine dalmaktır..
biten bir ilişkinin ardından bakakalmaktır, kısık gözlerle artık az çok anlayarak..

yedi kat yatağın altındaki bezelyenin verdiği rahatsızlıktır (bkz: gerçek prenses) kimi zaman; ya da hayatın anlamını bulmaktır; bir süre için en azından..
hiç tanımadığınız birinin yüzündeki gülümsemeyi tahmin etmek; sevmektir, daim kılmaya çalışmaktır sebepsizce..

uyanmak; silkelenip kalkmaktır rahat bir yer ya da durumdan; daha rahatını bulmayı ummanın verdiği motivasyonla ya da zorla..

zynp

Perşembe, Ağustos 23, 2007

koku hafızası..

hani yemekhanelerde bi koku vardır; su buharıyla karışık yemek kokusu.. hani bir sürü masa aynı bezle tek sefer silinince hafif bi deterjan kokusu da karışır buna.. sıcaktır.. yemek kokuları ortaya karışıktır.. alışana dek zorlar sizi hani hepsi bi arada..
çocukluğunuza dönersiniz; yuvadan başlar yaz okulundan geçer, lise kantinine el eder, üniversitede çatalla portakal soyduğunuz günleri hatırlayarak gülümser ve öğrenci evlerine topladığınız çatal kaşık takımları düşünürsünüz hani.. bıçak kullanmak yasak olduğu için takımların eksik kaldığını da tabii..
hani bi kokudan yola çıkar, 30 yaşına geri dönersiniz bi anda.. rüyalar uzun sanırsınız ama saniyeler sürer..

tam yedi senedir evde un helvası yapılmasını istemiyorsunuzdur.. pişirilme aşamasında orada olmazsınız en azından; ve asla yemezsiniz.. 2000 senesinde dedenizi kaybettiğinizde karşı komşunun telaşımız arasında; düşünceli olmasının yanısıra bol tereyağlı un helvası yardımını hatırlar; olsun en azından mezun olduğumu gördü dedem dersiniz.. helvaya saydırırsınız onun suçu neyse.. komşuya saydırırsınız bi de arkasından.. rahmetli babaannenizi bakkal amca türküsüyle kızdırdığınızı buruk gülümsemeyle yad edersiniz.. un helvasıdır alt tarafı ama yaşam turu gibi gelir bazen kaldıramazsınız..

bi krem sürer biri; hoop uludağdasınız annenizin koynunda; çok sıcak, uyku yok ama cin gibi bakışlar karanlıkta kaybolmakta maalesef.. gören de yok, sabah olsa da arkadaşlarla oynasam gene karda; onlar yan odadalar üçü bir arada; haksızlık bu, benim daha kardeşim yok o zamanlar.. şevket, efe, ben ve tuğçe (yaş sırasına göre) tuğçe evlendi.. annem de kremini değiştirdi zaten çok oldu..

limonata kokusu, bisküvi, yaz okulu.. yemekhane.. bak nereden çıktım nereye geldim gene.. başa dönerek geçiyor ömrüm.. tebko yaz okulu, burhan felek'te yüzme kursu.. kırmızı, beyaz, yeşil enine çizgili yüzücü mayom vardı.. güzel yüzerdim, yıllarca yüzdüm, bırakmasaydım keşke.. gene o su buharı burnumda, aynı karışık yemek kokusu..


johnson&johnson ocean kolonyanın kokusunu ne zaman duysam, tiyatro sahnesinin kulisindeyim anında.. ebru başta olmak üzere herkes orada.. canım ebru; geçen hafta evlendi o da; odadan salonu arar babannesinden çay bisküvi falan isterdik çocukluk işte, ne ayıp ama zaten o evde düzen öyleydi, iş yapamazdık; istemesen de şartlar seni bu tembelliğe iterdi.. hizmet için yaratılmış eski kadınlar.. neyse.. tiyatronun ne kadar temizlense de toz kokan kulisinde, provalarda daha kostümler dikilmediği için giydiğimiz eşofmanlarla, fısır fısır gülüşürkenki halimiz.. küçüktük sene 1997 gibi.. koku hafızası fena şeymiş, iç yakarmış ben bugün bunu gördüm :)

-------------------------------

ben tek parfüm kullananlardan değilim; gene de parfümümden tanırlar.. tek parfümle kendimi, ruh halimi ifade edemem.. ortamda başkasının kullandığı parfümü kullanmam asla; askıya alırım bir süreliğine..
aynı kıyafeti giymiş olmaktan beterdir, aynı kokmak..

koku kişiye özeldir, içine çekilesi, gözleri kapayasıdır. kişiyi tanıtır, başını döndürür, kaybetmekten korkutur adamı.. öyle 4 harfli bir kelime değildir sadece, koku özgeçmişindir, kimlik numaran, parmak izindir.. yokluğunda özlenendir.. koku, sen yokken avutandır, çıkmasın diye yıkanmayandır.. burnunda tütendir.. şehvet yaratan, şefkat yaratan, şüphe uyandıran, gözlerini dolduran, uykunu kaçıran, iç çektiren, huzur veren, huzursuz eden, acıktıran, doyuran, hayal kurdurandır koku.. ve bazen hayat kurtaran..

zynp

Cuma, Ağustos 03, 2007

nesne(l)leşiyorum..

buz olup yangınlar söndürmek istiyorum,
gemiler batırmak..
bez olup ön camı silmek..
allık olmak istiyorum yanakta,
parfüm olup kıvrımlara sinmek..

tuz olmak istiyorum tat vermek için
ve şeker;
yüzü güldürmek...


kum olmak; sarmak ısıtmak
sabun olmak temizlemek
su olmak istiyorum; yaşam vermek
su olmak, kana kana içsinler diye
su olmak, yıkansınlar diye.
su olmak; can almak..


yastık olup başının şeklini almak istiyorum,
çarşaf olup sıcaklığını tutmak, kırışmadan toplanmadan
ve düğme olup göğsünde iliklenmek;
tüm dikkatleri üzerime çekmek için..

ne zaman bu dünyadan ve insanlardan vazgeçsem, nesneler arasında yerimi belirliyorum..
ne zaman anlaşılmadığımı düşünsem, yeni arkadaşlar buluyorum kendime..
ne zaman üşüsem, üzülsem ”kim”lerden, ”ne”lere kaçıyorum..
nesnelleşiyorum biraz da; arınıyorum;
yok olmadan, bölünmeden, payını almadan; sadeleştirmeden onlar beni;
ben sadeleşiyorum..
çünkü;
hayatın noktadan sonraki sıfırlara tahammülü yok;
artık iyi biliyorum..

zynp

Perşembe, Ağustos 02, 2007

2007 - 1977 = 30 ..

çoğunlukla üzerimde asılı duran neşenin yanısıra, bilen bilir; bazen dalar giderim, hüznü severim.. hüznün, varoluşa bir derinlik verdiği kanaatindeyim..

varoluşumun 30. yılında hayatım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor; ağır aksak bazen, bazen hızlı hızlı..
son 3 senedir sürekli büyüyorum; ilk 27 sene olamadığı kadar hem de.. insan örselendikçe dayanıklı hale geliyor, sağlam kabuk bağlıyor, buruluyor ama dağılmıyor, biliyorum.. yaşananlar, niceliklerinden ziyade, nitelikleriyle büyütüyor sizi..

21. yy.da feleğin çemberi eski anlamını taşımıyor artık, o kadar uzaklarda durmuyor; özel sektörde çalışmak, en az 1 defa aşık olmak, paraya dayalı düzene sıkışıp kalmak, içiniz yanarak "eyvallah" demek bazen, sizi yanmadan çemberden geçiriyor bir şekilde.. ahlak kavramınız değişiyor biraz; azalmıyor, yok olmuyor ama şekli değişiyor daha insani ve toleranslı bir hal alıyor, çünkü hayat kuralları yıkıyor işte, ister istemez.. bu yüzyılda, kişiliğinizden ödün vermeden yaşayabilmek sizi kısıtlıyor, yoruyor.. bazen parasız ve aç, bazen yalnız bırakıyor, savuruyor kılıcını hayat, denk gelen nasibini alıyor..

2 farklı çağda yaşadım ben, 2 farklı çağdan geçtim; çağdaşlarımın nasıl yozlaştığını gördüm.. kitaplara, şiirlere sığınmak yetmedi bazen, arkadaşlar koruyamadı, engelleyemedi olacakları; ama ağladım geçti hep.. ağlamak, ruhun yıkanması sanki, bir iç tufan.. gözyaşları sonsuz bir kaynak, aklından geçeni içinden atan.. ağlayabilmek büyük meziyet, azaltmaz sizi, küçültmez yanlış kurulmuş cümleler gibi, iyi seçilmemiş acele sözcükler gibi kalp kırmaz.. ağlamak bir kabulleniş aslında sessizce yapılan, bir yakarış ve çözümsüzlüğü kabulleniş.. ağlamak, unutmanın başlangıcı, azalırken çoğalmak.. bir pazarlık hayatla..

"ne yapsan olmuyor gözüm
terketmiyor bizi hüzün
bir macera yaşamak dediğin
küçük zamanlar harmanı
sevindiğin üzüldüğün
hatırlamaktan ibaret
hatıralar nihayet
tesellisi çok zor sözün"

sözcükleri iyi kullanıyorum, dil dövüş sanatıyla uğraşıyorum, istersem güzel kalp kırabiliyorum sözcüklerle ama bir o kadar da kırılıyorum söylenenlere hatta daha söylenmemiş akıldan geçenlere.. akıldan geçerken fikirler, gözlerden de geçiyor çünkü.. ve onlar yalan söyleyemiyor insan ne kadar kirlenmiş olsa da..

mutluluk bir süreç değil, kendi kendime bunu tekrarlıyorum son zamanlarda, mutlu olduğum anların tadını çıkarmaya çalışıyorum.. geriye ne kadar zamanım kaldığını bilmiyorum, kaç mutlu an kaldı, kaç umut, kaç aşk.. sadece 5m. önümü görerek ilerlemeye çalışıyorum, önüme çıkanların hepsini hayatıma almıyorum, sadece değecek olanlarla görüşüyorum çünkü artık biliyorum ki; gereksiz eşyalar gibi gereksiz insanlar da var hayatta.. onları ihtiyacı olanlara bırakıyorum, ben genel olarak işime yaramayanı atıyorum, biriktirmiyorum..

"ne gemiler yaktım, ne gemiler yaktım
o kadar yandı ki canım sonunda karşıdan baktım
ne göreyim kendime yıldızlardan daha uzaktım"

birçok renk karıştırıyorum içimde, birçoğunu saklıyorum hatta, fazlaca göstermiyorum etrafa.. çok yakına gelmelisiniz, bütün önyargılardan arınarak, samimiyetle gülümseyerek, çok yakına gelmelisiniz ki kendimi gösterebileyim size.. içimdeki renk paletinin kapağını açabilmem için size güvenmeliyim yoksa yumuşak karnıma tekmeyi yerim; yedim biliyorum.. başkasının başlattığı hikayelerde esas kız olmak nedir biliyorum ve " öteki" olmak kısa zaman dilimleri içinde.. sırf başkaları öyle istediği için edepsizce..
savaş verip, çırpınıp, ikna için neredeyse yalvarıp, elinden gelen herşeyi yapıp; eli boş dönmek nedir bilirim ve -ne ironiktir ki- sonra bu mağlubiyet için şükretmek ne demek..

"kazanmalı kaybetmeliyim
aşk uğruna harbetmeliyim
bu kızı yeniden büyütmeliyim
farkındayım, farkındayım"

ilk 30 yılda hayatı keşfediyorsun sadece, varlığının anlamını bulmaya çalışıyorsun, kendine aidiyetin ne demek olduğunu anlıyorsun; çünkü, kendi ihanetin kadar acıtmaz hiçbiri; ağlasan da geçmez, unutamazsın.. kendini tanıyorsun, kurallarını koyuyorsun, hayat şah mat yapmasın diye seni erkenden, piyonlarını konumlandırıyorsun, gerekirse gözden çıkararak.. susmayı, yutkunmayı öğreniyorsun, heveslere kapılmamayı, ailenin değerini, gerçek dostlarını belirliyorsun, aşkı, ateşi, sevgiyi, dinginliği, huzur ve şefkat arayışını öğreniyorsun.. güveni test ediyorsun, "ölene kadar.." masallarına gülüyorsun biraz da, geride durmak, haddini bilmek bazı konularda daha olası geliyor sana.. resmin tamamına bakmaya çalışıyorsun artık, 1 yaklaşık sonuçlara razı olabiliyorsun, içten gülümsemenin, maneviyatın değerini anlıyorsun.. anne ve babanı bazen çocuğun gibi görüyor, şimdiden bir gün yokluklarına nasıl alışacağını hesaplıyor, mutlak sona alışmaya çalışıyorsun; kardeşinde destek buluyorsun.. ne olursa olsun "o" var diyorsun, yalnız ölme ihtimalini aklına getirmemeye çalışıyor; bir yerlerde mutlaka seni anlayacak, sevecek birinin olduğuna inandırıyorsun kendini..

"kendini seçemiyorsun
bırakıp kaçamıyorsun
yazmadığın bi hikayede
uzun ya da kısa vadede
az biraz keşfediyorsun
öteki olabilmeyi
yerine koyabilmeyi
geride durabilmeyi öğreniyorsun"

ben, 30 yaşımı doldurduğum bugün adım gibi biliyorum ki hayatı çook seviyorum..
ailemi, dostlarımı, tanıdıklarımı çok seviyorum, hatta bazen onları yoracak kadar çok, ifade edemediğim kadar çok..
belki ben severek yok ediyorum bazen yanımdakileri, severek uzaklaştırıyorum; bilemiyorum..

tek bildiğim şey şu;

"bu kızı yeniden büyütmeliyim
kor ateşlerde yürütmeliyim
değirmenlerde öğütmeliyim
farkındayım, farkındayım"



zynp

Çarşamba, Ağustos 01, 2007

babam..

has arkadaşım, şımarık çocuğum, huysuz büyüğüm..
şefkatini esirgemeyen, yapamasa da anlayan, isteyen, yanımda olan.. kollarının altına alan, esirgeyen..
aşkı öğrenmemi sağlayan, beklentilerimi artıran..
beni nazım'la tanıştıran, kanıma giren, aklımı çelen.. alışayım diye rakıya emziğimi batıran.. şiiri, kitabı hayatıma sokan..

bazen çocuk gibi; affetmeyi bilmeyen, bazen umarsız hiçbirşeye takılmayan, dengesiz, keyifli.. şaşkın, şakacı babam..

şimdi sen de yoksun ya; iyice tatsız oldu buralar, bir an önce gel de kolunun altına giriyim.. olan biteni unutmamak, sana uzun uzun anlatabilmek için aklımda tutmaya çalışıyorum ama olmuyor işte..
bir an önce gel de rakı içelim, annemle uğraşalım, kavga bile edebiliriz hatta..
yeter ki gel..
yeter ki..
biliyorum yetmez ama olsun.. kısa da olsa gel.. sana sarılmayı çok özledim..

ve bir yandan "yaşlanıyorum" ruh halinde gezerken bir yandan hep küçük kızın olarak kalabildiğime şaşıyorum..
seni ne zaman görsem şımarıyorum; kaçarı yok..

zynp