Perşembe, Ocak 24, 2013

özür dilerim...

 Orkide güzel çiçek ama sen bir menekşe al; daha dirayetlidir menekşe. Çiçek seven, insan da sever hem unutma. 

 Masum sevinçler geride kalalı çok oldu. Şu beklentiler yok mu? Adamı bitirir, canına okur. Anın tadını çıkaramaz, şimdiyi yaşayamayınca da tüm sorumluluğu geleceğe yüklersin. Gelecek başı dik, kibirli, geçmiş umursamaz, tasasız, şimdi; utangaç, ürkek. Bakarsın yıllar geçmiş, üçü iç içe geçip erimiş, net olan tek şey ince, kalın çizgilerle yüzünde, kalbinde belirmiş. Kalp falına da bakılabilse keşke el falı gibi; derin, kısa ya da çatallı aşklar…

 İlkokulda öğretmen “kalp kanı pompalar, insan beyniyle sever asıl” dediğinde yaşamıştık ilk hayal kırıklığımızı, onca kırmızı kalp çizmiştik oysa kağıtlara, çok "gerçek" bir bilgiydi o yaş için. Zaman geçince iyice emin oldum, insan kalbiyle seviyor besbelli,beyni tamamen olayın dışında kalıyor. Yoksa bunca aptallık niye?

 Okulda öğrendiklerimizin çoğu gerçek hayatta işimize yaramadı. Zor bir durum var misal, üstesinden gelemediğin, öyle bir yerden düz çizgi çek ki her şey çözülsün geometride olduğu gibi; mümkün mü? Bir duruşun var hayatta ama iç açılarının toplamı nedense 180 etmiyor. Kafiyeli akmıyor hayat, yaşadıklarını olduğu gibi yazsan edebi değeri olmuyor. Planlı hareket edilmiyor. Enlem boylam hesabı tutmuyor, yaşananlar ortak paranteze alınmıyor. Anlayacağın okul; inatçı bir aile büyüğü gibi kapayıp gözlerini zamana, ne biliyorsa onu anlatıyor sana. Ben bu müfredatla büyüdüm, seni de öyle büyüttüm…

 Hatalarım oldu kabul, korumaya çalıştığımı zannederken seni, canına kastetmişim meğer. Içeride yaratılmış güzel bir dünya, sosyalleşerek örtbas edilmiş hayat korkusuyla beraber düşe kalka uyumlu gidiyordu. Ama bir gün ergenlik geç de olsa bitti. İdrak, yine beklenmedik anda geldi. Yetişkinlige geçiş; tercih edilen olmaktan alınan hazzın, yerini tercih eden olmaktan alınana bırakması bana göre. Hayatın iplerini artık eline almak; korksan da yapabilmek bunu.

 Zorladım seni, yordum. Sen de dirayetlisin menekşe gibi. Mevsimlerin değişkenliği kolay kolay öldüremez seni. Az da olsa bir ılıklık kalbini ısıtmaya yeter bilirim. Ne kadar umursamaz, alaycı görünsen de iyi tanıyanlar seni bilirler kalbindeki büyük ve yersiz sevgiyi. Kalbini yordum en çok… Olmayacak adamlar sevmeni istedim. Çocuk adamlar,arafta kalmış kararsız adamlar, kişiliksiz adamlar. Ayarın da yok ki; çok sevdin hep. Beraber üzüldük sonra yeminler ettik, tuzlu sular aktı gözlerimizden küçük denizler yaratmaya yetecek kadar. Anlattık… Anlattık… Düşündük sonra; sustuk… Yazdık, tükettik acıyı yenisine yelken açtık bilmeden. İçerek, gülerek, şarkılarla yol aldık zamanda kilometre hesabı yapmadan.

 Aslında yaşam; doğduğun an itibariyle bir bitişe uyanmak; zamanını, bilemediğin bir sona doğru geri saymaya başlamak. Hal böyleyken çocukların büyüme çabası ne acı, ilk gençliği aceleye getirişimiz ne ironik. Farkına vardıkça çözülemeyen bu denklem, üzerine düşündükçe daha karmaşık hale geliyor. Oysa çok basit bir hesabı varmış; az bilgi çok mutlulukmuş ve bu dengenin kurulabilmesi için merak şeytanının uyuklaması gerekiyormuş. . . .

 Bu mektup, af dileği senden, günah çıkarma; bu mektup, iyi niyetimin –kötü sonuçlar doğurmuş olsa da- varlığından haberdar etmek seni. Sana olan sevgimin göstergesi. Ne yaptıysam, aklım erdiğince iyi olalım diye yaptım. Ne yaptıysam ikimiz için yaptım. Ve ne yaptığımın çok sonraları farkına vardım.Öyle sevdim ki seni, başkalarını sevmeye gücüm kalmadı. Öyle korudum ki seni,yanına kimseler yaklaşamadı. Öyle sahiplendim ki, görünmeyen derinliklerinde kalbinin yalnız kaldın. Oysa tek dileğim iyi olmamızdı…

 Bu mektup tasasız geçmişten güç alarak, ürkek şimdiye rağmen kibirli geleceğe yazılıyor. Yeni sana, yine bana yazılıyor. Bu mektup yıllar sonra oku diye… Aldığın derslerin sayısı daha da artacak. Daha çok gülmüş, ağlamış, hırpalanmış olacaksın ve aslında her seferinde çoğalacaksın. Yıllar sonra okunsun diye yazıyorum bu mektubu pasa gönlüme, kendime…

 Bir çiçek büyüt, menekse olsun… Çiçek seven insan da sevebilir hem unutma…

zynp