Çarşamba, Temmuz 25, 2007

sokak köpeği..

kimbilir ne kadar dayak yemişti zamanında,
ne çok utanca ortak olmuştu..

ürkek gezerken;
elimi sevmek için uzatınca;
korkup kaçtı..

bense hayatımda ilk defa bu cesareti bulabilmiştim..
ama bilmesine olanak yoktu..


zynp

Salı, Temmuz 24, 2007

aklım..

başlarken atmıştık karşılıklı sıfırları ama gene de;
hesap tutmadı..

tam bölünemedim;
beni sana bölünce kalan çok oldu..
işe yaramaz bir parçam arttı..
atsan atılmaz, satsan satılmaz; elimde kaldı..
sana fazla geldi; kaçla çarpılırsan çarpıl erişemedin, ben denedim eksiltemedim..

dilime dolandı bazen, bazen elime..
aramıza girdi sonunda uzandı boylu boyunca yattı..
kalk deseydin efendi gibi kalkardı;
sen anlamadın dilinden, dürttün, kovdun, itekledin..

olacağı buydu;
bir daha suratına bile bakmadı..

zynp

Çarşamba, Temmuz 11, 2007

Pazar, Temmuz 08, 2007

istanbul..

Koruyucu bir zırhtır, tanınmamak için kafaya itinasız geçirilmiş kapüşon ya da gece vakti takılmış anlamsız bir güneş gözlüğüdür...

Başka hiçbir şehirde değil ama İstanbul'da; karşılaşmak istemediğiniz biriyle karşılaşmazsınız; sessiz ortağınızdır sizin, saklar sizi kötülerden... Sanki mekanlar sizin için bir başkasına devreder, anılar kalır hafızada sadece, cafeler, restoranlar kapanır, yerlerine yenileri açılır, yeni acılar için malzeme sağlanır... Sizinki, başkası almasın diye mağazada arkaya sakladığınız askı gibi, bir tek sizin bildiğiniz yerde kalır, sadece bir sıra geride belki ama gözden uzakta işte... Arabayla hızlı geçilen caddede anılarınızı saklamak için devretmiş mekânlar göz kırpar size; sırrınızı tuttuklarını bilirsiniz, İstanbul sizi sevmiştir bir kere, ihanet etmez...
Kafanızdan atmak istediğiniz halde zaman zaman zihninizin kıyılarına vuran hatıra dalgaları bu şekilde engellenir, şehir öyle hızlı ayak uydurur ki değişime; değişime ayak uydurmakta zorlanan siz, kendinizi ayıplarsınız...
İstanbul, kapısını ağlamaklı çaldığınız bir dost, kardeşiniz, sorgusuz sualsiz sizi saracak sevgilidir; başka hiçbir şehre benzememesi bundandır, sizi ele vermez... İstediğiniz zaman nefes almak için kafanızı dışarı çıkarabilir, derin derin soluyabilir, korktuğunuz anda geri içine dalabilirsiniz... kimse anlamaz karabataklığınızı... iş-güç dersiniz, yeterli olur...

Ve en çok bir kadına benzer... Karşınıza alırsanız kötü olacak ama yanınızdaysa sizin için yapamayacağı şey olmayan şefkatli ama tehlikeli kadınlara...
Duru ve zeki, eğlenceli ama hüzünlü, güzel değil ama ilgi uyandıran cazip bir kadına benzer İstanbul, "tam asayiş" sağladığınızda kendini yok etmesi bundandır...
Suyunu ve havasını kirletirken bunun hesabını veren ilk kişi olacağınızı hesaba katmamışsınızdır. Siz onu kirletirsiniz. O sizi zehirler...
Kolay kolay terk edemezsiniz, kimliğinizin bir parçası olmuştur çoktan ve hastalıklı ilişkiniz böylece başlar. Anılarınızı saklar, zaaflarınızı, umutlarınızı ve yenilgilerinizi.

Ömrünüzün dönüm noktalarını farklı şehirlerde yaşadıysanız, mutlak bir bağlılık uzak gelebilir size. Geride bırakmalara alışmış olabilirsiniz ve bu, şehri değil sizi yorar daha çok. Şehir açığı kapar nasılsa, koynuna girmek isteyen onca kalabalıkla.

Bir konuşsa belki başınız yanacak, sırlar açığa çıkacak, elinizdekiler uçup gidecek ya da hasar alacaktır ama konuşmaz, yaralı bir kadın kadar ketum oturur.
Fazla hasar almayın diye kaplar sizi fark ettirmeden şeffaf kap kâğıtları gibi, örter üstünüzü. Dert ortağınız olur, oyalar, dinler sizi, mutlu eder. Sarmalar bir kadın gibi; sıcak tutar. Omzunda ağlayabilir, göğsünde uyuyabilir, gözlerinde kaybolabilirsiniz.

O gitmez, hareket etmez...

Belki çok kızarsa surat asar, dışlar sizi ama giden hep siz olursunuz; bir şehir sizi terk edemez. Bu yüzden en çok bir kadına benzer…


zynp