Pazar, Temmuz 08, 2007

istanbul..

Koruyucu bir zırhtır, tanınmamak için kafaya itinasız geçirilmiş kapüşon ya da gece vakti takılmış anlamsız bir güneş gözlüğüdür...

Başka hiçbir şehirde değil ama İstanbul'da; karşılaşmak istemediğiniz biriyle karşılaşmazsınız; sessiz ortağınızdır sizin, saklar sizi kötülerden... Sanki mekanlar sizin için bir başkasına devreder, anılar kalır hafızada sadece, cafeler, restoranlar kapanır, yerlerine yenileri açılır, yeni acılar için malzeme sağlanır... Sizinki, başkası almasın diye mağazada arkaya sakladığınız askı gibi, bir tek sizin bildiğiniz yerde kalır, sadece bir sıra geride belki ama gözden uzakta işte... Arabayla hızlı geçilen caddede anılarınızı saklamak için devretmiş mekânlar göz kırpar size; sırrınızı tuttuklarını bilirsiniz, İstanbul sizi sevmiştir bir kere, ihanet etmez...
Kafanızdan atmak istediğiniz halde zaman zaman zihninizin kıyılarına vuran hatıra dalgaları bu şekilde engellenir, şehir öyle hızlı ayak uydurur ki değişime; değişime ayak uydurmakta zorlanan siz, kendinizi ayıplarsınız...
İstanbul, kapısını ağlamaklı çaldığınız bir dost, kardeşiniz, sorgusuz sualsiz sizi saracak sevgilidir; başka hiçbir şehre benzememesi bundandır, sizi ele vermez... İstediğiniz zaman nefes almak için kafanızı dışarı çıkarabilir, derin derin soluyabilir, korktuğunuz anda geri içine dalabilirsiniz... kimse anlamaz karabataklığınızı... iş-güç dersiniz, yeterli olur...

Ve en çok bir kadına benzer... Karşınıza alırsanız kötü olacak ama yanınızdaysa sizin için yapamayacağı şey olmayan şefkatli ama tehlikeli kadınlara...
Duru ve zeki, eğlenceli ama hüzünlü, güzel değil ama ilgi uyandıran cazip bir kadına benzer İstanbul, "tam asayiş" sağladığınızda kendini yok etmesi bundandır...
Suyunu ve havasını kirletirken bunun hesabını veren ilk kişi olacağınızı hesaba katmamışsınızdır. Siz onu kirletirsiniz. O sizi zehirler...
Kolay kolay terk edemezsiniz, kimliğinizin bir parçası olmuştur çoktan ve hastalıklı ilişkiniz böylece başlar. Anılarınızı saklar, zaaflarınızı, umutlarınızı ve yenilgilerinizi.

Ömrünüzün dönüm noktalarını farklı şehirlerde yaşadıysanız, mutlak bir bağlılık uzak gelebilir size. Geride bırakmalara alışmış olabilirsiniz ve bu, şehri değil sizi yorar daha çok. Şehir açığı kapar nasılsa, koynuna girmek isteyen onca kalabalıkla.

Bir konuşsa belki başınız yanacak, sırlar açığa çıkacak, elinizdekiler uçup gidecek ya da hasar alacaktır ama konuşmaz, yaralı bir kadın kadar ketum oturur.
Fazla hasar almayın diye kaplar sizi fark ettirmeden şeffaf kap kâğıtları gibi, örter üstünüzü. Dert ortağınız olur, oyalar, dinler sizi, mutlu eder. Sarmalar bir kadın gibi; sıcak tutar. Omzunda ağlayabilir, göğsünde uyuyabilir, gözlerinde kaybolabilirsiniz.

O gitmez, hareket etmez...

Belki çok kızarsa surat asar, dışlar sizi ama giden hep siz olursunuz; bir şehir sizi terk edemez. Bu yüzden en çok bir kadına benzer…


zynp

4 yorum:

Filiz Kirazoğlu dedi ki...

zeynep, bitanesin ya :) sabah sabah öyle iyi geldi ki bu yazı bana...
İstanbul bu kadar mı güzel anlatılır...
Yazarların İstanbul'u na Zeynep ALtuntaş'ın da eklenmesini talep ediyorum! :))

Mine Yaman dedi ki...

İstanbul banane kadar da benziyor :)
Çoğu zaman şımarık da, vurdumduymaz bazen, sen acıdan kıvranırken bazen ağlıyor sana, bazen sürdürüyor gülmesini. O kadar çok seviyorum ki bu şehri...
Bu yazıyla biraz daha sevdim, iyiki burdayım dedim...

Teşekkür ederim Zeynebim. Kalemine sağlık.

teşne dedi ki...

Benim sadık yarim Dersaadet' tir :)

uur dedi ki...

istanbulu bildiği söylenemez sadece iki kere kadiköye eylem için gelmiş ve hayran kalmıştım.diyceğim o ki orhan veli gelebilse de istanbulu birde sesin ağzından dinlese.yok yok sen kesin bir kitap çıkar...